15 Ağustos 2010 Pazar

HASRET KALDIM.....


Hasret kaldım...
Beni buralarda bıraktın gittin. Ayak bileklerime zincir vurulmuş gibi his ediyorum kendimi...
Yerimden kıpırdayamıyor sana ulaşamıyorum. Her güneş doğduğunda her günbatımında içim azda olsa rahatlıyor. Senin gördüğünü bende görebiliyorum...Giderken demiştin ya bekleme benim yolculuğum tek yönlü diye. Bende o yöne doğru ilerliyorum yoluna çıkmak istiyorum...ayağımdaki zincirlere rağmen! Haykırasım geliyor sesim çıkmıyor boğazım düğümlendi sen gittiğinden beri. İçimde kopan fırtınaları dışıma vuramıyorum. Dudaklarım mühürlenmiş gibiydi...sen giderken dur diyemedim. Ama duyduğum o ses...o ses bana herşeyi anlattı. Sende seviyordun beni bunu anladım. İşte gerçek bu. Birden soğudu ve karardı etrafım...ama senin o hıçkıran sesin aşkımın karşılıksız olmadığını ispatlamıştı bana adeta. başkaları bilmez anlamaz halimden. Tek gerçek kalbimin atışları. Giderken kalbimi düşürdün ve kırdın...Bın parçaya bölündü. Aşk kırıntılarımdı onlar benim. Toplamaya çalışırken içlerinde kayboldum. Her bir parça sen kokuyordu...sen gibi kokuyordu! Sen olmadan bu kalp hep buruk kalacak....
Yolunun izini kaybetmeyeyim diye kalbimin kırıntılarını dök yere arkandan...Belki bir gün...bir gün dönmek istersen onları takip et...ben hep burda olacağım! Saçımın son telinin seni beklerken ağaracağını bile bile bekliyor olacağım seni.
Bir an olsun çıkmayacağım dışarı ben yok iken gelirsin endişesi ile.
Evimin duvarları daralıyor üzerime geliyorlar Sen yokken...
Enkaza döndü ruhum bedenim ise altında esir kaldı. Yok beni kurtaran sen bile gelmezken...
Ayrılığımız sebepsiydi. Ben sana ölümüne bağlanmıştım oysa. Yarı yolda beni bırakmayacağından emindim ama sen gittin...
Tek yönlü yolculuğunda ilerledin arkana bir an olsun bakıp göz yaşlarımın damlalarını saymadan... Şimdi sen yoksun. Ben var mıyım? Hayır! İnsan sol yanını kaybedince yaşayabilir mi? Bir yanım eksik! Dön diyemedim ardından...çok zor oldu söyleyemedim. Ben sana doyamamışken neydi bu acelen? Neydi seni bu yolculuğa sürükleyen? Kanadı kırılmış bır kuş, yaprakları dökülmüş bir ağaç misali öksüz ve çaresizim şimdi...
Aşkından yana yana kül olmus bu ruhumun parçalarını savurdum denize. Deniz uçsuz bucaksızdır bir parçamı olsun sana ulaştırır ümidi ile...
Geç kaldım sana dur demeye. Hicran oldu artık hayat bana! Su gibi akıp gittin kendi yolunu bularak. Bomboş kaldı avuçlarım...tutamadım Seni. Şimdi cevapsız sorularımı kim yanıtlayacak? Kanıyor içimde birlikte geçirdiğimiz anlar...acı veriyorlar...
Mümkün mü şimdi ellerim sana dokunmadan yaşamak? Seni his etmeden yaşamak mümkün mü? Söyle! neden suskun neden durgunsun? Şimdide geçmiş resmin ile konuşuyorum...İkimizin şarkısı çalarken...

Tek yönlü yolculuk...ölüm ayırdı bizi...

Sana kavuşmak hayali yaşatır beni ancak!

9 Temmuz 2010 Cuma


Mutluluk ayrıntılarda gizlidir
Ailesi ve kendisini seven hiç kimsesi olmayan bir yetim kızla ilgili çok güzel bir masal vardır. Kendini çok ama çok üzgün ve yalnız hissettiği bir gün, çayırda yürürken, bir çalıya küçük bir kelebeğin takıldığını görür. Kendini kurtarmak için çabaladıkça, dikenler onun narin bedenini daha çok hırpalar. Küçük yetim kız dikkatle kelebeği kurtarır. Uçup gitmek yerine, kelebek güzel bir periye dönüşür. Kız gözlerine inanamaz.
Peri, kıza, "Senin eşsiz iyi kalpli davranışın için, sana bir dilek dileme hakkı veriyorum."der.
Kız bir an düşünür, sonra "Mutlu olmak istiyorum." der.
Peri "Peki" der, ona doğru eğilir ve kulağına fısıldar. Sonra da ortadan kaybolur.
Kız büyüdüğü sürece, ondan daha mutlu kimse yoktur. Herkes ona mutluluğunun sırrını sorar. O ise gülümser ve "Sırrım, küçük bir kızken iyi kalpli bir periyi dinlemiş olmamdır."der.
Yaşlanıp, ölüm döşeğine düştüğünde, komşuları etrafına toplanırlar. Sırrının da onunla birlikte yitip gitmesinden korkmaktadırlar. "Lütfen bize söyle" diye yalvarırlar. "İyi peri sana ne dedi?"
Sevimli yaşlı kadın gülümser ve "Bana şöyle söyledi" der:"ne kadar güvende, ne kadar yaşlı ya da genç, zengin ya da fakir olursa olsun herkesin sana ihtiyacı var"
KÜÇÜK BİR NOT:
Kim demiş " Mutlu olmak zor diye " hayatı ince detayla yaşayan insanlar ufacık olaylarla mutlu olurlar. Uyandığında yastığının altında bulduğu sevgi dolu bir not, sevgilisine sürpriz yapmak ....

24 Haziran 2010 Perşembe

AŞK'a GEL AŞK'a




Ben seni kocaman bi yürekle sevdim. Gözlerim değil, yüreğimdi seni gören. Sen damarlarımdaki kana karışıp, geldin oturdun zaten. Sen, benim en değerli yerimde, yüreğimdi olmalıydın, orada kalmalıydın.

Çok aşka ev sahipliği yapan bu yürek, ilk kez bu kadar kolay kabullendi seni. Herhangi bir konuk değildin artık. Bu yüzden ne ağırlama faslı vardı, ne de uğurlama. O yüreğin gerçek sahibiydin.

Şimdi sonbahar, kışa giriyoruz ya... Ben dört mevsim baharı yaşadım seninle. Çiçek çiçek açtın yüreğimde. Gökkuşağı zayıf kaldı, senin renklerin karşısında. Taze bir yaparak gibi yeşildin. Açelyaydın pembeliğinle. Üzerine çiğ taneleri düşmüş sarı güldün. Kırmızıydın bir ateş gibi. Ve maviydin... En çok bu renkle anmayı sevdim seni. Denize tutkundum, denizi sensiz, seni denizsiz düşünemedim.

Seni severken dünyayı da sevdim ben, insanları da... Kendime bile dar gelirken, içinde herkese yer olan bir hayatın sahibiydim artık. En kızgın, en tahammülsüz olduğum anlarda bile, seni düşünmek yetti bana. İçimdeki sevinç yüzüme yansıdı, güldüm. Beni böylesine güldüren senin sevgindi ve ben kaygısız, içten gülüşün ne demek olduğunu, nasıl güzel bir şey olduğunu anladım seninle.

Her şeye rağmen sevdim seni. Güçlüydüm ve aşamayacağım hiçbir zorluk yoktu. Koca bir kente, koca bir ülkeye kafa tutabilirdim. Sen elimden tuttuğunda, patlama hazır bir volkan gibi hissederdim kendimi. Menzil sendin ve ben o menzile ulaşmak için önüme çıkan her şeyi yok edebilirdim. Sana ulaşmamı engelleyecek her şeyi eritirdim, kül ederdim. Sana ulaştığımdaysa sakin bir göle dönüşürdüm. Ve o göle bir tek sen girebilirdin.

Sevdim ve hayrandım da... Her halin çekti beni. Duruşunu, uyumanı, gülmeni, kızmanı, şaşkınlığını, saflığını, kurnazlığını, çocukluğunu, olgunluğunu sevdim. Sesini de sevdim suskunluğunu da. Küçük oyunlarını, kaprislerini, sitemlerini, korkularını sevdim. Seni ve o doyumsuz sevdanı, uçarı sevdanı anlatacak kelime bulamadım çoğu zaman. Sığmadın cümlelere ve hiçbir cümle seni yeterince tarif edecek kadar derin olmadı.

Seni severken yorumlamadım. Çünkü sen yaşam kaynağıydın. Her gün yenilendim. Seninle çoğaldım, büyüdüm. Eksik kalan neyim varsa tamamladın. Ölmeyecektim çünkü sen ölmezliğin ta kendisiydin.

Sevdim işte ötesi yok...

22 Haziran 2010 Salı

Seni Bir Başka Severdim!


Seni bir başka severdim ben. Kimseyi sevmediğim gibi, bir başka işte, tarif etmesi zor!

Ben seni sevdiğimde, bir şehrin ışıkları gibi yanardı gözlerim. Önüne ardına bakmadan, hesap yapmadan, seni tüm kalbimle severdim.
Seni bir başka severdim ben. Nefesim gibi, çocuğum gibi, vazgeçmeyi hiç aklımdan geçirmeden severdim.
Adını söylerken içim titrerdi. Elim, ayağım, kolum gibiydin. Ne zaman değse tenim tenine, ne zaman sevişsek, bir tören gibi gelirdi. Bu sevişmek bile değildi, bir çeşit dua gibiydi. İki insan, tek olurdu kimseler görmeden. Gerçekten tek ve bir olurduk.
Seni bir başka severdim ben. Diğer sevdiklerimden farklı severdim ama her çok seven kadar hata yapmışlığım da vardır.
Bir zamanlar ben de, şimdi yüreği hızla çarpanların durduğu yerde duruyordum. Oradan nasıl görünüyor manzara bilirim. Orada yapılan yanlışlardan ben de nasibimi aldım. O yüzden, şimdi tebessümle bakabiliyorum.
Seni bir başka sevdim ben. O zaman ben de bir başkaydım aslında. Neyim varsa seninle paylaşmak üzerinde kurulmuştum. Ortak bir gelecek için savaşan, doğru göremeyen, olacakları tahmin edemeyen kadınlardan biriydim.
Ben de bu aşkın bir ömür süreceğine inanmıştım. Bir efsane olacaktık. Herksin parmakla gösterdiği büyük aşkın altına imza atacaktık. Yaşlanacaktık birlikte; sen bana, ben sana son nefesimize kadar dayanacaktık.
Sonra ne oldu? Bilmiyorum, o bölüm çok karışık! Yıllar içinde zihnimden sildiğim kötü anılar, doğru bir yargıya varmamı engelliyor. İyiler de kalmadı gerçi!
Ancak bir sahneyi çok net hatırlıyorum. Dans ediyoruz, göz göze. Sen bensin, ben senim, birbirimizin kalbinde yeniden aşık oluyoruz. Biri şarkı söylüyor sahnede. Etrafımızda insanlar var. Bize bakıyorlar mı bilemiyorum. Ben sende kaybolmuşum. Kolların sarmış bedenimi, gülümsemende aklımı takılı bırakmışım. İşte, bunca yıldan geriye kalan tek anı bu!
Seni bir başka sevdim ben. Gözyaşım gibi, dostum gibi, babam gibi, adamım gibi, bir dua gibi, seni bir başka sevdim. İzin verseydin, bir ömür de severdim…