24 Haziran 2010 Perşembe

AŞK'a GEL AŞK'a




Ben seni kocaman bi yürekle sevdim. Gözlerim değil, yüreğimdi seni gören. Sen damarlarımdaki kana karışıp, geldin oturdun zaten. Sen, benim en değerli yerimde, yüreğimdi olmalıydın, orada kalmalıydın.

Çok aşka ev sahipliği yapan bu yürek, ilk kez bu kadar kolay kabullendi seni. Herhangi bir konuk değildin artık. Bu yüzden ne ağırlama faslı vardı, ne de uğurlama. O yüreğin gerçek sahibiydin.

Şimdi sonbahar, kışa giriyoruz ya... Ben dört mevsim baharı yaşadım seninle. Çiçek çiçek açtın yüreğimde. Gökkuşağı zayıf kaldı, senin renklerin karşısında. Taze bir yaparak gibi yeşildin. Açelyaydın pembeliğinle. Üzerine çiğ taneleri düşmüş sarı güldün. Kırmızıydın bir ateş gibi. Ve maviydin... En çok bu renkle anmayı sevdim seni. Denize tutkundum, denizi sensiz, seni denizsiz düşünemedim.

Seni severken dünyayı da sevdim ben, insanları da... Kendime bile dar gelirken, içinde herkese yer olan bir hayatın sahibiydim artık. En kızgın, en tahammülsüz olduğum anlarda bile, seni düşünmek yetti bana. İçimdeki sevinç yüzüme yansıdı, güldüm. Beni böylesine güldüren senin sevgindi ve ben kaygısız, içten gülüşün ne demek olduğunu, nasıl güzel bir şey olduğunu anladım seninle.

Her şeye rağmen sevdim seni. Güçlüydüm ve aşamayacağım hiçbir zorluk yoktu. Koca bir kente, koca bir ülkeye kafa tutabilirdim. Sen elimden tuttuğunda, patlama hazır bir volkan gibi hissederdim kendimi. Menzil sendin ve ben o menzile ulaşmak için önüme çıkan her şeyi yok edebilirdim. Sana ulaşmamı engelleyecek her şeyi eritirdim, kül ederdim. Sana ulaştığımdaysa sakin bir göle dönüşürdüm. Ve o göle bir tek sen girebilirdin.

Sevdim ve hayrandım da... Her halin çekti beni. Duruşunu, uyumanı, gülmeni, kızmanı, şaşkınlığını, saflığını, kurnazlığını, çocukluğunu, olgunluğunu sevdim. Sesini de sevdim suskunluğunu da. Küçük oyunlarını, kaprislerini, sitemlerini, korkularını sevdim. Seni ve o doyumsuz sevdanı, uçarı sevdanı anlatacak kelime bulamadım çoğu zaman. Sığmadın cümlelere ve hiçbir cümle seni yeterince tarif edecek kadar derin olmadı.

Seni severken yorumlamadım. Çünkü sen yaşam kaynağıydın. Her gün yenilendim. Seninle çoğaldım, büyüdüm. Eksik kalan neyim varsa tamamladın. Ölmeyecektim çünkü sen ölmezliğin ta kendisiydin.

Sevdim işte ötesi yok...

22 Haziran 2010 Salı

Seni Bir Başka Severdim!


Seni bir başka severdim ben. Kimseyi sevmediğim gibi, bir başka işte, tarif etmesi zor!

Ben seni sevdiğimde, bir şehrin ışıkları gibi yanardı gözlerim. Önüne ardına bakmadan, hesap yapmadan, seni tüm kalbimle severdim.
Seni bir başka severdim ben. Nefesim gibi, çocuğum gibi, vazgeçmeyi hiç aklımdan geçirmeden severdim.
Adını söylerken içim titrerdi. Elim, ayağım, kolum gibiydin. Ne zaman değse tenim tenine, ne zaman sevişsek, bir tören gibi gelirdi. Bu sevişmek bile değildi, bir çeşit dua gibiydi. İki insan, tek olurdu kimseler görmeden. Gerçekten tek ve bir olurduk.
Seni bir başka severdim ben. Diğer sevdiklerimden farklı severdim ama her çok seven kadar hata yapmışlığım da vardır.
Bir zamanlar ben de, şimdi yüreği hızla çarpanların durduğu yerde duruyordum. Oradan nasıl görünüyor manzara bilirim. Orada yapılan yanlışlardan ben de nasibimi aldım. O yüzden, şimdi tebessümle bakabiliyorum.
Seni bir başka sevdim ben. O zaman ben de bir başkaydım aslında. Neyim varsa seninle paylaşmak üzerinde kurulmuştum. Ortak bir gelecek için savaşan, doğru göremeyen, olacakları tahmin edemeyen kadınlardan biriydim.
Ben de bu aşkın bir ömür süreceğine inanmıştım. Bir efsane olacaktık. Herksin parmakla gösterdiği büyük aşkın altına imza atacaktık. Yaşlanacaktık birlikte; sen bana, ben sana son nefesimize kadar dayanacaktık.
Sonra ne oldu? Bilmiyorum, o bölüm çok karışık! Yıllar içinde zihnimden sildiğim kötü anılar, doğru bir yargıya varmamı engelliyor. İyiler de kalmadı gerçi!
Ancak bir sahneyi çok net hatırlıyorum. Dans ediyoruz, göz göze. Sen bensin, ben senim, birbirimizin kalbinde yeniden aşık oluyoruz. Biri şarkı söylüyor sahnede. Etrafımızda insanlar var. Bize bakıyorlar mı bilemiyorum. Ben sende kaybolmuşum. Kolların sarmış bedenimi, gülümsemende aklımı takılı bırakmışım. İşte, bunca yıldan geriye kalan tek anı bu!
Seni bir başka sevdim ben. Gözyaşım gibi, dostum gibi, babam gibi, adamım gibi, bir dua gibi, seni bir başka sevdim. İzin verseydin, bir ömür de severdim…